Bugün sabah yatağımdan kalktım.Gözlerimi ovuşturarak perdeyi kaldırdım ve pencereden dışarıya baktım.Ortalık sakindi,tek tük insanlar,yavaş yavaş ilerleyen arabalar ... Gözüm kuaförden çıkan bayana takıldı.Upuzun,sarı saçlarını savurararak edalı bir şekilde arabasına doğru yol aldı.Lüks arabasına bindi,gaza bastı ve görüş açımdan çıktı.Sonra küçük bir çocuğa -benim deyişimle minik adama- ilişti gözüm.Aklı sıra babasından kaçıyor,eğriler çize çize doyasıya koşuyordu.Babası minik adamı yakaladı,koltuk altlarından tutarak havaya zıplattı.Çocuk daha da neşelenmiş,sokağın sessizliğini delip geçen şen kahkahalar atıyordu.O an gülümsediğimi farkettim.
Artık mutfağa gidip çayımı elime almalıyım derken o adamı gördüm.1.70 boylarında,esmer,hafif kambur,üzerinde solmuş bir mont ve kafasındaki beresi... Tekerlekli,iki tarafında büyük çuvalları olan, demirden yapılma -araba diyeyim- arabayı itiyordu.Sonra çöp kutularının olduğu yere doğru yaklaştı ve çöpü karıştırmaya başladı.Kağıtları,karton kutuları ve işe yarayacağını düşündüğü şeyleri o çuvalların içine atıyordu.Bir an hareket edemedim.Yüreğimde bir acı hissettim.Fareler hücrelerimi kemiriyordu sanki.O adamı düşündüm,eşini,çocuklarını,annesini.Bir çok insan gibi sabahın erken saatlerinde kalkıp ekmek parası için düşmüştü yollara.Ama bence onun ki diğer insanlardan farklıydı.Daha güç,daha kötü,daha acı... O sırada diğer çöp kutusuna yöneldi ama bir şey bulamadı.O an yüzündeki hüzünü farkkettim.Bir çöp kutusu nasıl basit bizim için ama onun için hiç de öyle değildi.
...
Sonra aklım yine ailesine doğru düşüncelere çıktı.Ona iki kız,bir erkek evlat yakışırdım kendimce.Çocuklarına imkanları el verdiğince iyi bir annelik yapan karısını,yitirdiği babasının ardında kalan yaşlı annesini hayal ettim.Altı kişilik bir aileyi çöp kutularıyla geçindirmek nasıl da içimi acıttı.Akşam ondan çikolata,şeker bekleyen evin en küçük kızını,içine su alan yırtık ayakkabasının yerine üç aydır istediği ayakkabıyı bekleyen ortanca erkek çocuğu ve okul için gerekli olan kitaplarını isteyen en büyük kızı düşündüm.Yemek yapmak için pirinç,yağ,mercimek,süt bekleyen karısını,alınması gereken ilaçları olan o yaşlı anneciği aklımdan geçti.En son model cep telefonlarından isteyen,sıklıkla almamıza rağmen hiç bir giysimizin olmadığından şikayetçi,gün içinde harcadığı parayı önemsemeyen bizi düşündüm.
Ortada bir haksızlık yok mu sizce?Bence vardı hemde büyük bir haksızlık.Niye böyle diye geçirdim içimden.İnsanlar arasındaki bu kocaman farklar neden?Cevap vereyim "hayat". Hayat herkese gülmüyor.Acımasız,nankör,hain,pusuda bekleyen büyük düşman hayat ...
Ben böyle dalmışken kardeşimin "ablaaaa" demesiyle irkildim.Omuzları çökük adama son kez baktım.Tüm gücünü kullanarak ağır yüküyle dik bir yokuşu tırmanıyordu.O alışkındı yokuşlara,hayatını çuvallarda taşımaya ...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder