24 Eylül 2011 Cumartesi

Kirazlı Sakız'ın Hikayesi

Sahi benim adım neden kirazlı sakız? Aslında kirazlı sakızın bir hikayesi var.Hikaye demişken öyle çok orijinal bir hikaye değil :)
  
Eylül,renkler ve kirazlı sakızın jelibonları



Ben bir bijuteri mağazasında minik kirazlı bir küpe görmüştüm.Çok hoşuma gitti ama o an neden alamadım ya da neden almadım bilmiyorum.Sonradan aklıma düştü.Ben o küpeyi mutlaka almalıyım yani takmasam bile ona para verip içimi rahatlatmalıyım.Durum böyleyken aynı mağazanın başka şubelerine de baktım.Ama küpe yok,yok,yok. Yıkıldım! :)

  Günlerden bir gün Eylül’le bir alışveriş merkezine gidelim dedik, alışveriş yapalım, mutlu olalım. O alışveriş merkezinde de o mağazanın şubesi varmış, bilmiyordum ben tabii görünce sevindirik oldum.Mağazaya girdim,en kuytu köşede tek kalmış bu küpeyi gördüm ,heh işte buradasın diye çekip aldım onu o ücra yerden :)  Çok mutlu falan olmadım çünkü bir yerden sonra tek amacım o küpeyi almaktı , öyle bulunmaz bir küpe falan da değildi.Zaten sadece aldığım gün taktım ve sonra mazinin tozlu sayfalarına gömdüm :)

İşte böyle bir günde kiraz,kirazlı küpe diye diye dolanıyordum ben.Canım da şekerli sakız çekti.Başladım bıdı bıdı söylenmeye,Eylül’üm de masum masum beni dinliyor.”Sakız alalım Eylül,kirazlı küpe aldım falan derken,kirazlı sakız alalım yaa “ deyiverdim.Birden Eylül’le gülmeye başladık.Kirazlı sakız mı? Güzelmiş, hoşmuş diyerek o günden sonra adım kirazlı sakız olarak kaldı. Eylül bana hep kirazlı sakızım dedi, telefonlara kirazlı sakız olarak kaydedilmeye başladım.

 Blog açmaya karar verdiğimde ise isim kısmına en çok yakışanın kirazlı sakız olduğunu düşündüm  ve aranızda kirazlı sakız olarak yazmaya başladım.İşte bu da kirazlı sakızın minik hikayesi :)
   'Şarkıya tık ..'
  ** Bu blog benim yazılarımı ortalamıyor,resimleri hala istediğim yere koyamıyorum,yazılar bir büyük oluyor bir küçük.Sanırım blogum bozuk!!! 

20 Eylül 2011 Salı

Okula Düşen Üç Koreli



 Dün okullar açılınca bende üniversitemin yolunu tuttum.Binalar tadilattaymış derslerin çoğu yokmuşmuş.Danışmanımız bile okulda yoktu,nasıl bir rahatlık çözemedim:) Bir hafta daha yatıp gezicez bu da bir şeydir.Arkadaşlarla okulun bahçesinde aylak aylak dolaşırken bir yerde durduk,ayakta sohbet ediyoruz.Daha doğrusu arkadaşlar Kore muhabbeti yapıyorlar,benimde Kore'ye pek merakım olmadığından yüzümde anlamsız ifadeler :)

 Çünkü diğer iki arkadaşım Kore'ye ve Korelilere bayılıyor,diziler,müzik grupları ,Kore'ce kelimeler falan .. Benim onların yanında ifadesiz kalmam bundan kaynaklanıyor :)  

   Biz konuşurken baktık,karşıdan üç adet çekik gözlü geliyor.Bizim kızlar onları görünce çıldırdı ama Koreliler ilerliyor,kızlar ise olduğu yerde kalıyor. "Gidip konuşun hadiii " falan diye söyleniyorum."Heyecanlanırız,yapamayız,hem belki de Koreli bile değiller" diyorlar.Ben ısrar etmeye devam ediyorum çünkü onların hakkında bu kadar şey biliyorlar,onların dizilerini izliyor,müziklerini dinliyorlar.Ele şans geçmiş değerlendirmiyorlar.Bak bak olacak iş değil,cık cık cık :)  Birden cesaretlendiler,Koreliler'de bankta oturmuşlardı,yanlarına gittik, konuşmaya başladık. Tabii önce arkadaş Koreli olup olmadıklarını sordu .Dil öğrenmeye gelmişler,iki aydır buradalarmış ama çok iyi Türkçe konuşuyorlardı.Türkçe kolay bir dil olmadığından bu kadar iyi konuşmaları beni şaşırttı.Kore'den,Türkiye'den,yemeklerden,Türkiye'de nereleri gezdiklerinden ve daha bir çok şeyi konuştuk."Korelilerden birine Türkiye'de en çok nereleri beğendiniz" diye sordum.İlk olarak İzmir diyince bir anda kanım kaynayıverdi Korelilere :) İzmir büyüdüğüm,on senemi geçirdiğim güzel şehrim benim :) İzmir hakkında düşüncelerime girersem çok uzun olur,en iyisi onu başka bir yazıya saklamak :) 

   Korelilerden ayrıldık.Ders var mıdır,yok mudur düşünceleriyle biraz zaman geçirdikten sonra minik bir  arkadaşımızın doğum gününü kutlamak için bir yerlere gidelim dedik.Kalabalık bir grupla Bahçeli'ye gitme kararı almışken bizim üç Koreli karşıdan geliyorlardı.Benim Kore sever Eylül'üm onları bir kez daha görünce mutluluktan havalara uçtu.Doğum günü olan arkadaş Korelileri de davet etti.Ve biz kocaman bir grupla otantik bir mekana gittik,pasta geldi,mumlar üflendi ,fotoğraflar çekildi. Ama servis çok kötüydü."Müziği değiştirip daha hareketli bir şeyler açabilir miyiz acaba?" dediğimizde ise adamın cevabı "O,kendiliğinden değişiyor zaten" oldu.Pat! Hadi yaa,gerçekten mi,ne kadar zekisin odun adam! demekten kendimi alamadım(Tabii içimden :) ) Koreliler pek neşeli,pek uyumlu olduğundan bu duruma tepkisiz kaldılar.Mekandan ayrılıp Korelilerle vedalaştık.Kore sever arkadaşlarım onların numarasını bile aldı:)  

  Böylece minik arkadaşımız hayatı boyunca unutamayacağı bir doğum günü geçirdi.Kore sever arkadaşlarımız Korelilerle ilk defa bu kadar yakın olma şansı yakaladı.Bende bugünün ilginçliğini ve güzelliğini yaşamış oldum :)   

   Şarkımıza da tık tık ..

17 Eylül 2011 Cumartesi

Yumurta

   Tavuk mu yumurtadan çıkar? Yumurta mı tavuktan çıkar? Aslında bu olayın bununla alakası yok ama yumurta deyince aklıma bu söz geldi :)
 
   Benim kardeşim yemek konusunda çok hassastır,kolay kolay yemek beğenmez,kendisi etçildir.Damak zevkine uygun bir yemek olduğunda beş dakika da tabak silip süpürülür,ikinci tabak istenir ama onun zevkine ters bir yemekse(özellikle sebze yemekleri) öncelikle dırdıra başlar,bu güzel olmamış,içine biber koyma demiştim ,tam pişmemiş gibi bahanelerle mırın kırın yemeği yer. 

  Günlerden bir gün annem evde yok.Eyvah! Yemek işi bana kaldı.Bende öyle her şeyi yapabilen,becerikli bir abla değilim.Kahvaltı yapalım dedik.Sabah saatleri değildi ama hafif bir şeyler olsun istedik. Sonra .. 


 
Kardeşim:
Ablaaa güzel bir omlet yap sen bana ama bak beyazları görünmesin,biliyorsun  sevmem ben hatta yemem.
  Ben:Tamam yaa biliyoruz,biliyorsun çok güzel omlet yaparım ben.

  Güzelce bir masa hazırladım ama omlet bir garip kokuyor.Yağı mı az oldu,yumurta da mı bir sorun vardı acaba derken aldım ocaktan.Masaya getirdim ,koku devam ediyor.Nasıl anlatsam balık gibi bir şey olmuştu,balığı çok severim ama böyle bozulmuş bir balığı pişirmiş gibi.Kardeşim ucundan aldı ve çocuğun yüzünün ifadesi değişti.

  Kardeşim:Bu ne yaa,bu nasıl omlet? Ne yaptın güzelim yumurtaya?
  Ben:Anlamadım ki ya,bu neden böyle oldu ki şimdi?

   Tabii yiyemedik omleti.Hatta hiçbir şey yiyemedik,iştahımız falan kaçtı.Düşünün yani o kadar kötü olmuştu.Sanırım kullandığım tavada bir sorun vardı yani o tavada omlet olmazmış herhalde :) Annem geldiğinde “O tavayla omlet yapılır mı hiç?” diye beni biraz kınadıysa da olan oldu :)

   Kardeşimle ben o günden sonra uzun bir süre yumurta yiyemedik.Hatta balık tadı aldığımız için balıktan bile soğuduk.Biri önümüze omlet koysa o koku burnumuza geliyordu.

    Bu olay sonrasında kardeşimin şöyle bir yorumu oldu ki hala bunu söyler. Yumurtayı iyi yapan bütün yemekleri iyi yapar.Bu kanıya nereden vardı bilmiyorum ama çocuk da yaptığım omletle derin yaralar açtığım kesin :)

16 Eylül 2011 Cuma

Gece


  Küçük odamın büyük penceresini sonuna kadar açtım.Serin havayı soludum içime. Sanki her defasında oksijen içimde daha derinde bir yerlere gidiyordu.Bir anda ürperdim soğuktan.Saçlarım hafif bir müzik eşliğinde dans etti rüzgarla.

  Karşıdaki apartmanlara baktım, karanlık içinde tek tük evin lambası yanıyordu. Lambası yanan her eve ayrı bir hikaye kondurdum.Tam karşımdaki büyük,mavi binanın en üstün iki altındaki daire.Kavga etmiş bir çift vardı orada.Kadınla adam hırsla birbiri ardına laflarını sıralamışlardı,adam kadından nefret ettiğini haykırmış ve kapıyı çarpıp çıkıp gitmişti evden.Şimdi o evde kadının göz yaşları usul usul akmaktaydı.Havada edilen hakaretlerin ağırlığı vardı ama kadın nefret kelimesine odaklanmıştı besbelli.

   Daha uzaktaki grili bina,ikinci katta bilgisayara dalmış bir genç olmalıydı.Oynadığı oyuna bütün dikkatini vermişti.Hırslıydı ve olması gerektiğinden daha sinirli.Yakınlardaki inşaatın işçileri geçici olarak kaldıkları prefabrik yapıda çoktan derin uykuya dalmışlardı.Birbirine karışan horultu sesleri sabahın ilk ışıklarına kadar odanın içinde duyulacaktı.İnşaatın           yanındaki apartmanın orta katlarından birinde ışık daha bir hareketliydi,daha doğrusu gözüme öyle geldi.Çift evlilik yıl dönümlerini kutluyordu o gün,akşam şık bir mekanda yemek yenmiş,eve döndüklerinde birer kadeh bir şeyler içmek istemişlerdi.

  İlerideki tepe ise ışıl ışıldı.Bu şehir hep karanlıktı oysa ki.Bu renklilik de neyin nesiydi?  Karanlıkların içinde ne hikayeler yaşanmaktaydı ama şehir hep derin bir uykudaydı.

  Vee birden büyüdük aniden,ve birden küçüldü hayaller ..

13 Eylül 2011 Salı

Yenilenme Zamanı


Bir süredir kendimi pek iyi hissetmiyorum,aslına bakarsanız uzun süredir.Bazen daha iyi oluyor bir şeyler,bazen ise daha kötü.Sonra fark ettim ki suratımı asıp oturunca kendimden nefret ediyorum.Ailece zor zamanlardan geçmemize rağmen ailemin desteğiyle ve kendimde bulduğum güçle yenilenme zamanı dedim.Ve hemen bir şeyler yapmaya başladım.İsteklerimi,yapmam gerekenleri düşündüm.
Öncelikle kendimi bakıma aldım.Hep bir yerlere not aldığım,şunu da denesem belki cildime iyi gelir dediğim maskelerden birini denedim.Ve sonuç cildim yumu yumu yumuşacık :) Hatta önce peeling sonra maske yaptım.

 Telefonuma hareketli parçalardan oluşan yeni bir müzik albümü yapıp attım,hareketli parçalar dinleyince iyi hissediyor insan kendini.

Bu da benim arabammış mesela:)
   Uzun zamandır ertelediğim özel direksiyon dersi alma konusunu daha fazla askıya almadan gidip sürücü kursuyla konuştum ve adımı yazdırdım.Hatta bugün ilk derse gittim bile:) Aslında ehliyetimi alalı bir buçuk sene olmasına rağmen başlarda olan cesaretimi zamanla kaybedip  uzun zamandır direksiyon başına geçmemiştim.Sonunda dedim ki ben o ehliyeti cüzdanda dursun diye mi aldımmm.Koştum,gittim sürücü kursuna:) Bugünkü ders de iyiydi,unuttum sanıyordum ama öyle değilmiş,sadece biraz pratiğe ihtiyacım var :) 

   Sabahları yürüyüşe gitme kararı aldım gerçi onu daha gerçekleştirmedim.Babam beni uyandırmayı unutunca gidemedim ama yarın sabah temiz havayı içime çeke çeke yürüyüşümü yapacağım :)

  Ayrıca odama minik kağıtlardan notlar yapıştırmaya karar verdim.Renkli kağıtlar,renkli kalemler kullandığım notlar.Kitap oku,film izle,her gün en az 1.5 litre su iç,yürüyüş yap,ingilizce çalış,sen harika bir şoförsün:p ,  mutlu ol, gülümse:) gibi notlar :)  

   Şeker pembesi ojem kuruyana kadar yazımı da yazdım,mutluyum :) 
   
    O zaman diyelim ki
"yine gülecek bir neden lazım" ..

11 Eylül 2011 Pazar

Sadece Sinirliyim

 
   Sinirliyim.En çok kendime sonra insanlara.Ben moralim bozuk olduğunda kimseye derdimi anlatamayacak mıyım? Aslında sorusu bile saçma.Anlatmayacaksın tabii.Sen ne kadar insanların yanında olursan ol ama onlardan bunu bekleme.Daha doğrusu onlar yanında olsun ama gidip arkandan da birilerine yetiştirsin bu iş böyle.Anlamıyorum ya,dertleri ne ki? Benim hayatımla ilgili olayları ya da benim dediğim herhangi bir şeyi başkalarının bilmesi bu kadar önemli mi ? Aslında önemli olmasa bile bir şeyleri başkalarına yetiştirmek içlerine işlemiş ondan böyle yapıyorlar. Yaa söylenecek şey var,söylenmeyecek şey var.Hayır yani benim kimseden sakladığım bir şey yok.Benim sinirimi zıplatan boşboğazlık,her duyduğunu gidip yetiştirmek.
  Bazı insanlar kendini ele veriyor aslında.Başka birini çok asıp kesiyorsa bil ki aynı şeyi senin içinde yapıyordur.Biri gelecek bana derdini anlatacak,bende nefes bile almadan diğerini arayıp bunları yetiştiricem.Aklım almıyor,bu nasıl bir karaktersizlik? Ağır konuşuyorum,evet ama bu karaktersizlik!

  Bu arada kabul ediyorum agresif bir insanım .. 


Neyse..  Dinleyip sakinleşmek gerek .. 
*Bir de bir sorunum daha var :) Resim eklerken resmi en üstten başka bir yere ekleyemiyorum.Bunu nasıl düzeltebileceğim ya da ne yapmam konusunda bir fikri olan varsa ve benimle paylaşırsa sevinirim:) Kopyala-yapıştır falan denedim olmuyor.Ee haliyle bu beni daha çok sinirlendiriyor:) 

6 Eylül 2011 Salı

Ben Mükemmelim Demedim


    Hayatta bir çok insan tipi var. Kimi gerekli,kimi ise gereksiz.

   İlk olarak ağzında bakla ıslanmayan tipler var. Onlara bir şey anlatmaya gör,çok geçmeden o anlattığını başka birinin ağzından duyabilirsin.Bazı şeyler konuşulur da anında da haber  verilmez yani.Ben belki o anlattığımı tek senin bilmeni istiyorum,başkalarının değil.Öyle olsa seni ve senin çevrende ne kadar adam varsa toplarım hepsini,alırım elime megafonu,başlarım anlatmaya.Hem senin yorulmana da gerek kalmaz.Sizlerden ricam lütfen biraz dilinizi tutunuz!

   İkinci olarak hiçbir şey bilmeyip de çok şey bildiğini sanan insanlar. Bu tip insan modeli Dünya'daki her şeyden haberdar,her şeyi yaşayıp görmüş tarzında davranırlar.Artık kaç yıldır yaşıyorlarsa çook geniş bilgi birikimine sahiptirler halbuki hepsi boş bilgilerdir.Bir şey bilmeden herkesin işine burunlarını sokar,her konu hakkında fikir atıp tutarlar.Sizlerden ricam lütfen biraz susunuz!

   Üçüncü olarak bütün her yere gitmiş,her yerde yemek yemiş,her yerde bulunmuş gibi davranan tipler.Bu tipte şöyle de bir yan etki var.Karşıdaki insanları ezmek gibi.Sanki onlar görmemiş,gezmemiş,hiçbir şey bilmiyor gibi davranmaları insanı çilden çıkarıyor.Halbuki karşıdaki insan görmemiş değildir,her yaptığını,gittiğini söylemez sadece o kadar.Hatta karşıdakinden daha çok yere gitmiş,görmüş olsa bile susar,görgüsüzlüğe gerek yoktur onun için.Herkes anlatır,söyler bende dahilim ama her şeyin bir sınırı,adabı vardır.Her yemek yediğin yeri söylersen,her içtiğin şeyi abartarak anlatırsan bu görgüsüzlüktür.Sizlerden ricam lütfen görgüsüzlük yapmayınız!

   Dördüncü olarak çok atıp tutan insanlar vardır. Yaa ben o gün bir yürüdüm ki göreceksin taa Ay’a kadar gittim yani.Bu mübalağa bir örnek olsa da benzerlerini çok duyarsınız.Abart,abart,abart bu insanların zihnindeki üç kelimedir.Bir de daha ortada kesin bir şey yokken  gelecek zaman kipleriyle çekimlenmiş bir sürü cümle kurarlar.Ben var ya Amerika’ya gideceğim,ben var ya şöyle para kazanacağım,ben var ya en iyi üniversitede okuyacağım,ben var ya,ben var ya .. Aman sana da,senin yapacaklarına da diyecek olurken kendinizi tutuyorsunuz.Sanki ben yapma diyorum,yap arkadaş da bu kadar abartma. Sizlerden ricam lütfen bu kadar atıp tutmayınız!

   Beşinci olarak insanların ilgisini çekmek isteyen tipler. Bu tipler herhangi bir ortamda biraz sönük kalıyorlarsa hemen harekete geçerler.Saçma sapan hareketlerle ilgiyi üzerlerine çekmeye çalışırlar.İlgi görürler orası tabii ki doğal ama insanlar vayy be ne güzel şeyler yapıyor demez ne saçma hareketler yapıyor,ne saçma konuşuyor  yaa der o kadar.İlgi çekeyim derken daha çok rezil olurlar.Sizlerden ricam lütfen ilgi çekmek uğruna rezil olmayınız!

   Altıncı olarak kızlarda kendini dünya güzeli sanan tipler, erkeklerde de dünya yakışıklısı. Her insan güzeldir bence.Yeter ki biraz kendine bakmayı bilsin.Benim demek istediğim bir toplulukta oradaki bütün kızlardan kendini üstün gören kız tipi ya da bir şey giyindiğinde sanki evrendeki en güzel kıyafeti giymiş muamelesi yapması ve o muameleyi de karşıdan görmek istemesi.Herkesin doğasında kendini beğenmek ve beğenilmek vardır,bunu kesinlikle kabul ediyorum.Benim lafım abartanlara,kendini çevresindeki insanların üstünde görmeye çalışanlara.Sizlerden ricam üstün olmaya çalışmayınız!

  Ve bunun gibi bir çok insan tipi var hayatımızda. Her insan da bunlardan biraz olabilir ya da zaman zaman insan kendini o ruh hali içerisinde bulabilir.Ama bazılarının içine işlemiş.Biraz da gözüme batmışlar sanki :D     Hıı bu arada ben de mükemmel değilim,bunu biliyorum :D

"Dinlesek.. "


5 Eylül 2011 Pazartesi

Prenses Mimi


Mia ve deeptone beni mimlemiş.Yazmakta biraz geç kalsam da bakalım ben hangi prensesim :)

Cinderella/Külkedisi:

[ ] Ebeveynlerinden biri vefat etti.
[ ] Cok ev isi yapman lazim
[*]süslenmeyi seviyorsun
[*] hayvanlari seviyorsun
[ ] annen cok sert
[ ] seni kiskanan kiz kardeslerin var
[ ] görüsünü söylemekten korkuyorsun
[ ] ayakkabilarini bikere arkadasinin evinde unuttun
[ ] sari sacin var

Jasmin/Yasemin:

[ ] Baban zengin/ önemli biri
[*] aptal degilsin
[*] sen ötekiler gibi degilsin,degisiksin
[*] hayatta parasi cok oldugu icin birisiyle evlenmezsin
[*] kendine cok hedef koydun
[ ] fazla arkadasin yok
[ ] özgürsün
[ ] zenginsin
[ ] ebeveynlerin hayatini kontrol etmek istiyor

Ariel:

[*] ebeveynlerinin seninle ilgili beklentileri cok
[*] kurallara uymaya calisiyorsun ama zor geliyor
[ ] kiskirticisin azcik
[ ] 3ten fazla kardesin var
[ ] bir sey topluyorsun
[*] uzun sacin var
[*] ev hayvani olarak balikin vardi
[*] fazlaca meraklisin
[] cok safsin, herseye inaniyorsun


Schneewittchen/Pamuk Prenses:
[*] cirkin olmadigini biliyorsun
[ ] annen bazen seni kiskaniyor
[ ] az kalsin öldürülüyordun bi kere
[ ] Gida zehirlenmen vardi bikere
[ ] kisa sacin var
[ ] herkesle gidersin, tanimadigin insanlarlada
[*] tüm arkadaslarin farkli
[*] severek konusuyorsun
[ ] disarida icerden daha mutlusun

Mulan/Mulan Savaşçı Prenses:
[ ] erkek fatmasin
[ ] ailen/arkadaslarin biraz daha kiz gibi olmani istiyorlar
[ ] baska biri oldun bikere,kendin oldugun gibi olmadin
[ ] birisiyle kavga ettin
[ ] evden kacmayi düsündün
[ ] ebeveynlerin senin hayatini planliyorlar
[ ] iyi zamandan daha cok kötü zamanin vardi
[*] aileni okadar cok seviyorsun ki, onlari korumak icin herseyi yaparsin


Dornröschen/Uyuyan Güzel

[ ] ebeveynlerin olmadigi insanlarla beraber yasiyorsun
[ ] az kalsin genc ölüyordun
[*] sen nazik, sevgidolu ve düsüncelisin
[ ] sarki söyleye biliyorsun
[ ] hafta sonlari gec saate kadar uyuyorsun
[ ] cogu zamanini disarda gecirmeye calisiyorsun
[ ] manevi evlatsin, ebeveynlerin esah ebeveynlerin degil
[] cok romantiksin
[*] pembe en sevdigin renklerden biri

Pocahontas:

[*] büyük illeri gezmeyi seviyorsun
[ ] dindar degilsin, daha cok spiritual
[ ] seninle ayni kökenli(türk) olmayan birisiyle ciktin
[ ] ailenden birini kaybettin
[ ] ebeveynlerin seni cok koruyor
[ ] ailenden biri savasta su an
[*] dogayi seviyorsun
[ ] siyah saclarin var
[ ] daha güzel daha exotik bir yere tasinmak isterdin



Külkedisi: 2
Yasemin: 4
Ariel: 5
Pamuk Prenses: 3
Mulan Savaşçı Prenses: 1
Uyuyan Güzel: 2
Pocahontas: 2

Cevaplarıma göre Ariel çıktım.Prenses olmak güzelmiş yahu :p :)

Bende Hayalci ve Eylül'ü mimliyorum.  
Şarkıya tık .. 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...