2 Aralık 2012 Pazar

Huzursuz




  Araya zaman girince insan nasıl başlasa bilemiyor. Ben ortadan dalıyorum bakalım neler çıkacak.
  Yazacaklar birikti ama gelin görün ki hafta nasıl başlıyor, haftasonu nasıl geliyor,tekrar pazartesi nasıl oluyor anlamıyorum bile. Hep derdim koşarak yaşıyorum, şimdilerde ise tempomu arttırdım koşmaya devam. Okul çok yoğun, ödevler, projeler derken insanın ömrü tükeniyor. Bu sene kurslara gitmeye başladım. Arkadaşlarla okulla ilgili başka faaliyetler de yapmaya başladık. Yaptığım, yapmaya çalıştığım bir iki şey daha  var. İşte görüyorsunuz durdum durdum bi anda her şeye el attım. Bakalım bunların sonu ne olacak? :) 
  
   Öte yandan içinde bulunduğum durumlara gelirsek; bu aralar huzursuzum. Keyfim yok. İçten gülmediğimi çevremdekiler fark ediyor. Birisi "Bir şeyin mi var, neden hiç gülmüyorsun?" diye sorunca bir anda oturup ağlayasım geliyor. İnsanlar gülüyor, eğleniyor ama bana bazen öyle saçma geliyor ki. Bu insanlar neye gülüyor diyorum. Kendime çok soru soruyorum ama sanırım cevap bulamıyorum. Neden, niye, nasıl sorularının arasında kayboluyorum çoğu zaman. Ama kelimesini çok kullanır oldum. Israrla bir şeyleri değiştirmek istiyorum sanırım. Sonra baktım olmuyor, olmayacak. Oluruna bırakmaya çalıştım kendimi, hayatı, her şeyi.. Nasılsa olması gerekenler olacak. Tek yatırımım kendime,geleceğime,aileme olsun istiyorum. Öyle de yapıyorum. İnsanlarla olması gerektiği kadar yakınım, biraz yalnızlığı seçiyorum. Kimi zaman yalnızlığın keyfini sürüyorum. Fazla konuşmak istemiyorum, sessiz kalmayı tercih ediyorum. Gücümün azaldığını hissettiğimde  bana iyi gelen insanlarla konuşuyorum. Onlarla konuşunca kendimi daha iyi hissediyorum. 

  Aslında buraya yazılacak çok ama şimdilik bu kadar.. 

 Bıkmadan usanmadan dinlediğim.. 

4 Kasım 2012 Pazar

Diş Teli Kabusu

 

   Yirmi iki yaşına girmesine ramak kalmış biri olarak bir süredir ağzımın içindeki metal yığınıyla yaşıyorum. Diş telinden oldum olası haz etmem. Aslına bakarsanız yamuk yumuk dişlerim de yok. Ee derdin neydi,niye taktırdın o tel zımbırtılarını derseniz. Şöyle ki ... Dişlerimde içe doğru eğiklik var, herkesinki dışa gider benimki içe. Ne kadar ters bir insan olduğumu buradan anlayın desem de ters bir insan değilim -sinirli olduğum zamanlar haricinde- merak etmeyin :) Bu yaşına kadar niye bekledin diye de sormuş olduğunuzu varsayıyorum ve cevaplıyorum. Aslında bu içe doğru gidiş yaşım büyüdükçe artmaya başladı. Önceden bu şekilde bariz değildi. Ben büyüdüm o içeri gitti derken artık tellerle buna dur deme zamanının geldiğini fark ettim.

    Vee düştüm dişçi yollarına.İşte ondan sonra o sevmediğim,sevemediğim ve seveceksin deseler de ısrarla sevmeyeceğim tellerim takıldı. Bana hep telin yakıştığını söylediler. Yani hemen hemen kimseden olumsuz bir tepki almadım. Hıı, belki bu olumsuz tepkisini içinde tutup yüzüme söyleyemenler varsa onları da atlamayalım.  Tellerimi aradan kaç hafta geçmesine rağmen fark etmeyenler bile oldu. Bir arkadaşım da "Doğuştan telliymişsin gibi" bir yorumda bulundu. O derece dişlerime cuuk diye oturmuş :)

   Sevmemek konusunda ısrarcıyım ama kendilerine alıştım artık. Tek sorunum yemek yeme daha doğrusu yiyememe. Ben hızlı yemeyi seven birisiyim, ki açsam gözüm hiçbir şeyi görmez. İşte böyle olunca hızlı yemek yiyemiyorum tabii. Sürekli bıçakla böl, bıçağı bulamadığın yerde kopar. Minik minik parçalar anlayacağınız hiç bana göre değil. Bir kaç gündür yemek yeme konusunda hızımı arttırmış olmanın zevkini yaşamıyorum da değil hani.Bir de şöyle bir durum var. Tam elinize en güzelinden çikolatayı alıyorsunuz. Çikolata eşittir mutluluk hissini yaşayacağınız sırada o çikolatayı eskisi gibi ısıramadığınızı fark edip acı gerçekle yüzleşiyorsunuz. Ve tellerden bir kez daha soğuyorsunuz. Geçenlerde kardeşimle sinemaya gittik. Normalde öyle popcorn delisi değilimdir ama artık yiyemiyorum ya nasıl canım çekti anlatamam. Hatta kardeşime "Hadi sen popcorn ye,benim canım çekmez" dedim. Yanımda yememek için o da almadı - düşünceli kardeş örneği :) -

 Son olarak değinmek istediğim konu ise dişlerimi günde bilmem kaç kez fırçalıyor olmam. Diş fırçama kuruması için fırsat vermiyorum adeta :)  Fırçalamaların zamanla azalacak diyenler haklılarmış, insan diş fırçalamaktan bıkıyor. Yine de diş fırçalamaya devam...

 Son söz: Yirmi bir -hatta yirmi iki- yaşındaysanız, diş teliniz varsa ve telleri sevmiyorsanız hayat çok zor! :) 

24 Ekim 2012 Çarşamba

Yaşıyorum!

 

     Günler,haftalar hatta aylar sonra geldim sonunda.
    O kadar uzun zaman geçti ki ..

    Ne anlatsam,neden kayboldum buralardan,niye geldim sorularının cevapları fazlasıyla uzun ve karışık.Aslına bakarsanız tek bir sebep yok.

    Çok kısaca şöyle ki..

    İyi günler geçirmedim.Kendimle,benim dışımda gelişen bir çok olayla savaştım.Yaşadıklarımın içinden çıkamadım,kabuğuma çekildim.Hep bir şeyler iyi olacak diye bekledim,bekledim,bekledim... Elimden bir şey gelmediği için her gün biraz daha dibe sürüklendim.Elim kolum bağlı sabrettim.Bir gün gelecek ve bütün bunlar bitecek dedim.İçim çok doldu hep yazmak istedim ama yazmadım.Çünkü gün gelip onları okuyunca içim bir kez daha sızlasın istemedim.
  
    Kendimi hep güçsüz biri olarak görürdüm.Meğer öyle değilmişim.Ben güçlüymüşüm! Güçlü olduğumu öyle farklı insanların ağzından duydum ki bir kez daha inandım buna.
  
    Şimdilerde...  

   Hayatım ya da içinden çıkamadıklarım biraz daha yoluna girmiş durumda.Tabi ki her şey değil.Zaten her şey mükemmel olsun,mutluluktan uçayım diye düşünmüyorum.O çırpınışlarım sona erdi ya ona seviniyorum.Hayat karşısında daha güçlü durmanın gururunu yaşıyorum.Gerçekten biraz daha büyüdüğümü hissetmenin sorumluluğunu taşıyorum.Daha farklı bir insan olmaya çalışıyorum, hatta sanırım oluyorum.Herkes için daha iyi günlerin gelmesini umuyorum.
   
   Arayı bu kadar açmak iyi değil,sizleri özledim.Huzurla kalmaya devam edin :) 
   

  

31 Ağustos 2012 Cuma

Zaman





 Aslında geldim buralara.
 Uzaktan izliyorum sizleri,yazılarınızı
 Bi süre daha sessiz kalmak istiyordum. 
 Ama... 
 En azından buralarda olduğumu bilin istedim. 
 Arayı çok açtım ama unutulmadığımı görmek çok güzel.
 Sizleri özledim.

  Buralara tekrar gelicem.
  Biraz daha zaman lazım.
  Belki biraz da değişimle beraber...

  Şimdilik hoşça kalın,huzurla kalın.
 

 

4 Haziran 2012 Pazartesi

Şapkadan Tavşan Çıkarsa


   Tatile girdiğim günden beri yoğun bir koşturmanın içerisindeyim. Öncelikle canım arkadaşım sonunda yanıma geldi. Şurada ona bir sürpriz yapmıştık. Ankara'da kaldığı sürece gezdik,alışveriş yaptık,sohbet ettik,görüşemediğimiz zamanların acısını bir kaç günde çıkarmaya çalıştık. Buradan ona sesleniyorum. Hep gel,yine gel. Onunla geçirdiğimiz bir kaç gün bana çok iyi geldi. İnsanın sevdikleri yanında olmalı diyip lafı daha fazla uzatmıyorum.Çünkü duygulanmak istemiyorum :)

   Sınavlarım bitsin seninle şuraya gidelim,bunu yapalım,buraya koşup,şuraya zıplayalım dediğim o kadar çok insan varmış ki.Bu kadar sözü hangi ara verdim,bende bilmiyorum. Bir süredir verdiğim sözleri yerine getirmeye çalışıyorum. Aksilikler, son anda çıkan pürüzler eksik olmuyor tabi. Verilen sözler,yapılacaklar çok olunca bir şeyleri düşünmeye  vaktim pek kalmıyor. Aklımın epey dalgın olduğu şu sıralar da bunlar bana iyi geliyor. Devamında neler olur,bilinmez. Evde tembellik yapmayı özledim ama oturup kafamın içindeki bilmem kaç tilkiyle uğraşacağıma gezerim,eğlenmeye çalışırım.Ohh misss.

   Yine bu aralar alışverişe doyamayan bir bünyem var. Her gördüğümden isteyip, aa bundan bende yok almalıyım diye tepkiler veriyorum. Yine bu da aklımı oyalamanın bir yolu. Tavsiye edilir. Aklınızı kıyafete,kitaba,filme,gezip tozmaya bozun. Kendi terapinizi kendiniz yapın :) Terapimde eksik olan şey ise deniizzz.. Ankara kurağı insanı denize hasret bırakır.

    Bir de ne diyeceğim. Mutlu olun tamam mı? Biliyorum birileri çıkıp mutluluğunuzu elinizden alıyor ya da aksilikler hep sizi buluyor. Tam bir şeyler yolunda derken tatatam diyerek şapkadan bir tavşan çıkıyor,nereden çıktı şimdi bu diyip öylece kalıyorsunuz. Olsun biz yine de mutlu olalım, en azından deneyelim. Şapkadan çıkan tavşanlara şaşırıp kanmamak dileğiyle.. :)

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Gülmek Sana Çok Yakışıyor


   Renkler bulanıklaşıyor. Bütün dikkatinle bir noktaya bakamaz oluyorsun. Belli belirsiz çizgiler, baloncuklar gözünün önünde beliriveriyor. Halsizliğin yorgunluktan seriliyor yere.. 
 
  Bütün bunlar neden diyorsun. Mutsuzluktan mıdır acaba diye düşünmeden edemiyorsun. Sen, o an çok başka şeylerin derdindeyken telefonun çalıyor. Arayan kişi sanki başka dünyadaymış gibi konuşuyor ya da sana öyle geliyor. İnsanların suçu yok diyorsun ama hiç mi kimse anlamaz diye içinden söyleniyorsun. Bazen kimse sana dokunmasın istiyorsun. Nasılsın kelimesi bile fazla geliyor bünyene. İçindekiler birden dökülecek, etrafa saçılacak diye korkuyorsun belki de. Kimi zaman tutmaya mecalin olmuyor, içindekiler inci taneleri gibi dökülüyor gözlerinden.
 
  Kendini üzdüğün için benliğine kızıyorsun. İçindeki savaşa engel olamıyorsun. Kimden, ne beklediğin belli değil. Ama ben olsam  böyle yapmazdım, halden anlardım diyorsun. Kendini çok garip hesaplar yaparken buluyorsun. Garipsiyorsun, bu duruma aşina değilsin.
 
  Güçlü ol, ayakta dur diye telkinler vermekte dilin. Dışarıdan güçlü diyorlar ama içinin haline diyecek laf bulamıyorsun.Somurtkan, üzgün bir insan olmak istemiyorsun. Çünkü herkese olduğu gibi gülmek sana da çok yakışıyor. 
 
  Vee "tık"..
    
                                                                                                         
                                                                                                                                 - Geçmişten -

26 Mayıs 2012 Cumartesi

Herkesin Hayatına Birileri Dokunur


 

  Lise yıllarının başlarında en güzel hayallerimizi kurduğumuz - o zamanlar için kurduğumuz hayaller en güzeldi tabi - arkadaşlarım vardı. Önceleri daha büyük bir arkadaş grubu iken o senenin ortalarına doğru bir erkek, iki kız üç kişi kaldık. Hayatımın en zor anlarını yaşıyordum, sonrasında çok daha zor zamanlarla karşılaşacağımı düşünemezdim. O arkadaşlar, artık hayatımda kısmen yoklar. Kısmen diyorum çünkü en son iletişime geçmemiz onların doğum günleriydi. Hiçbir zaman unutmadığım doğum günleri. Zorunlu bir ayrılık sonrası üniversite yıllarında aynı şehirde olmanın sözünü vermiştik birbirimize. Ve devamında başka sözler... Aynı şehirde olup o sözlerin birini bile hatırlamamaları fazlasıyla ilginç ya da benim hatırlamam daha da ilginç.

  Beraber yaşadığımız şehirden başka bir şehre taşınan çok güzel bir insan vardı. Hem yüzüyle hem kalbiyle güzel. Gecenin karanlığında telefon ışığıyla bana yazdığı,kaleminden mürekkebinin aktığı mektuplar var. Hala özenle sakladığım, açarken yüreğimin titrediğini hissettiğim mektuplar.. Şimdi nerede olduğunu bilmediğim ve bir türlü kendisine ulaşamadığım güzel insan umarım mutlusundur.

   Bu insanlar ve belki de niceleri var. Hayatıma giren, hayatlarının izlerini bende bırakan, kimi anılarını buruk gülümsemeyle hatırladığım, kimi anılarını ise hala kalbimde hissettiğim insanlar var. Herkesin hayatına birileri dokunuyor. Bazıları zamanı gelince gidiyor, bazıları da ömürlük oluyor.

3 Mayıs 2012 Perşembe

Uzun Zaman Sonra




 Yaşıyorum!
 Yazmayalı tam 37 gün 22 saat olmuş..
 Bu kadar aradan sonra nereden başlanır, cümleler nasıl sıralanır insan bi şaşırıyor tabii. Geçen zaman uzun olunca yaşananlar da birikti. Buraya yazamadıklarımı kağıtlara yazdım. İçimi benliğime döktüm. Kendime sakladıklarım oldu ya da harf yığınlarıyla anlatamayacağım duygularım ...

 Bazen insanlardan kaçtım, bazen de kalabalığın arasında kaybolmak istedim.
 Daha az kırılmayı, daha az üzülmeyi denedim. İnsanları olduğu gibi kabul etmeye çalıştım. Bir kaç cümleyle içlerine dokunmak istediklerim oldu. Ama sonra vazgeçtim. Anlaşılamamaktan korktum belki de kim bilir? Kimseyi kırmamayı denedim. En azından buna çabaladım, elimden geldiği kadar..
 İyi, kötü, mutlu, hırçın, sinirli, çirkin, inatçı, güzel, gülen, ağlayan ... Bütün düşüncelerimden vazgeçtim, ruhumu dinledim. Kendim olabilmek adına, daha umutlu, huzurlu olabilmek adına.
Şimdilerde mükemmel miyim? Değilim. Ama daha çok "kendimim."
Kelimelerim ardına saklanmış anlamlar taşıyor artık. Her şey nasıl baktığına bağlı..
Şimdi gidiyorum ama kısa zamanda geri geleceğim .. 

25 Mart 2012 Pazar

Seni Anlattım




  Uykunun en derininde gördüğün bir kabus aniden yataktan sıçramana sebep oldu. Gördüğünün ne olduğunu anlamaya çalıştın bir süre. Sonra ne yalan söyleyeyim korktun da hani. Annenle babanın arasına girip yatabilecek bir yaşta olmak istedin. Elin gece lambasına gitti,lambayı yaktın. Öylece oturdun beş dakika kadar. Gördüklerin saçmaydı bunu kabul ettin ama etkisinden hala çıkamamıştın. Pencereye doğru ilerledin. Gecenin o saatinde, dışarıda bir gözüküp bir kaybolan iki üç arabadan başka bir hareketlilik yoktu. Bütün şehir uykudaydı ya da sen öyle zannediyordun. Pencereyi açıp temiz hava almak istedin. Bir şarkıyı ilk defa dinler gibi dikkatli ama neyle karşılacağını bilmeden, kulağını dışarıdan gelen seslere dayadın. Gecenin sessizliğini bozan bir kaç ses duydun sadece o kadar.
 
  Gördüğün kabusun da etkisiyle aklında düşünceler dans etmeye başladı. Eskilere gittin sonra aniden geleceğe koştun. Şimdiyi atlamak istedin sanki. Belki de karşılaşmak istemediğin şeyler vardı. Ardına bırakmayı tercih ettin. Hayatındakileri bir bir kefeye koyup tarttın. Kimisi hesapladığından ağır geldi, kimisi de hesaplanmayacak bir küsürat gibi.. En son kendini koydun kefeye. Olmak istediğin gibi miydin, yoksa geçen zamanlara,olaylara yazık diyen biri gibi mi? Herkesin gördüğü kadar mıydın, yoksa çok daha fazlası mı? Gerçeklerini gözler önünde mi yaşıyordun ya da içinde,kuytularda bir yerlerde mi?  İşte bunların cevabını kendine sakladın,kimsenin bilip bilemeyeceği,bütün hesaplarınla yüzleşebileceğin sadece kendine.. 

13 Mart 2012 Salı

İşte Böyle Şeyler

   


              Günlerdir kurtulamadığım hastalık
              Halsizliğimin dibe vurması
              Sinirlerimin gerginliğinden midir nedir sol bacağımın kasılıp kalması
              Her şeyin üst üste geldiği,sıkıntılarla dolu bir dönem 
              Bilmem kaç cemrenin bir yerlere düşmesinin ardından havaların ısınmaması
             Güneşin açmayışı
             Bir şeyler tam da değişiyor,güzelleşiyor derken
            Aslında hiçbir şeyin hala istediğin gibi olmaması
            Tek başına ya da tek olduğun hissiyle bunlarla başa çıkma çabası
            İşte böyle şeyler -Hıı bir de şey kelimesini ... kadar çok kullanmam da canımı sıkmadı değil.-

      
        Bu da tık..
  
 
 

29 Şubat 2012 Çarşamba

Uzaklardan

    Uzaklardan.. Ayaklarına değil ama kalbine.. Uzaklardan biri içine dokunur diye hiç düşünmemiştin.  Yaşadıklarına dokunmuştu aslında. Geçmişe,şimdiye ve geleceğe ait olanlara. Sanırım,iyi gelmişti sana. Bir süredir içinde tuttuklarına iyi gelmişti. Konuşmaya bu kadar susadığını fark etmemiştin bile. Ardına sakladıklarını su üzerine çıkarmıştı belki de.



   Dilinden dökülenler, buğulu bir cama yazıldılar ve bir süre sonra yok oldular. Ama önemli olan; kelimeler senden çıkmıştı bir kere. Karşındaki insanın belleğine bir bir yazılırken, bu sefer ağzından çıkan kelimeler canımı sonradan acıtır mı diye düşündürmedi sana.  Sıra ona gelmişti. Havaya üflediği harfler sana kimi zaman tanıdık geldi, kimi zamansa hiç denk gelmediğin biri kadar tanımsız. Beyninin kıvrımlarında dolaşan düşüncelerden bahsettin ona. Beni garipser diye çekindin önce. Sonra düşünce balonlarınızın aynı çizgilerle dolu olduğunu gördün,biraz daha rahatladın. Bir ara hayal kırıklığına uğrar gibi oldun. Ama sonra çabuk toparladın. Sadece bir aksilikti o kadar, kelimeler arasında kaybolmuştun sonra düz yolu tekrar buldun.


  Sonrasına ait tek düşündüğün bu düşünce yolculuğu,seni anlayan bir çift göz sana iyi gelmişti. Seni anlatmak da bana iyi gelmişti. Hepsi bu..
  
  Vee "tık".. 

19 Şubat 2012 Pazar

Halet-i Ruhiye

   
       Yaklaşık yarım saattir boş ekrana amaçsız bir şekilde bakıyorum

       Yazacaklarım aklıma bir geliyor,bir gidiyor
       Arada çalan şarkıları değiştiriyorum 
       Aslına bakarsanız sanırım farklı bir şeyler dinlemek istediğimden 
       Sürekli değiştiriyorum 
       Dinlediğim şarkılardan sıkılmış olmalıyım ki 
       Yeni ya da uzun zamandır dinlemediğim şarkı arayışındayım
   
       Okul açıldı ama ben hala tatil psikolojisinden kurtulamamış öğrenci gibiyim
       Yerden kalkmayan kar,buz 
       Havanın bir gün fırtınalar kopartıp   
       Ertesi gün açan güneş yüzünden 
       Ruh halim de çok değişken,bukalemun gibi 
       Bu psikolijiyle evde yattığım yerden kalkasım gelmiyor
       Hayatım kitaplar ve filmler üzerine dönmekte devam ediyor
       Üşengecim..
       Kardeşimi çağırmak için bir odadan diğerine mesaj atıyorum   
       "Yok artık o derece mi?" diyorsunuz
        Haklısınız,maalesef o derece.


       Spor yapmayı hala erteliyorum
       Haftalardır gitmem gereken doktoru da erteliyorum 
       Derslerim yoğunlaşmaya başladı başlayacak 
       İşte o vakit de zaman problemi yaşayıp bunları yine ertelemek durumunda kalıcam
   

       Hava güzel olsa,güneşli olsa
       O zaman kendine geleceğime inanıyorum 
       Gördüğünüz gibi hava durumu odaklı yaşıyorum :)
       Aslında öyle değil de 
       Enerjim böyle zamanlarda az gibi 
       En kısa zamanda enerjim yerine gelmeli 
       Yarın pazartesi 
       Ve o en kısa zaman neden yarın olmasın? 

    
        Vee   "tık".. 
   

16 Şubat 2012 Perşembe

İyi ki Doğdum




Aslında dün yazmalıydım ama olmadı.
Gecikmiş bir doğum günü postu olsun.
Dün, yani 15 şubat benim doğum günümdü
Takvim yaprakları tek tek koparken bende bir yaş daha büyüdüm işte
Bundan önceki senelerin aksine durgun bir ruh haliyle geçirdiğim ilk doğum günüm sanırım-Eyvah yaşlanıyorum-
Hatırlanılan olmak güzel
Çalan telefonum, alınan mesajlar, yanımda olanlar
Kendimi iyi hissediyorum
Bazı insanlar için ne kadar önemli olduğumu fark ediyorum
Ailem, en sevdiklerim iyi ki benimle diyorum
İyi ki doğdum diyip kendimi şımartmayı da ihmal etmiyorum
Hayatımda güzel insanlar olduğu için şanslıyım
Belki diyorum ... ya da vazgeçtim
İçimdekiler biraz bende kalmalı diye düşünüyorum.

Biraz mutlu,biraz buruk,biraz huzurlu,biraz yorgun
21. yaşıma giriyorum..


9 Şubat 2012 Perşembe

Belki de Yanlış Düşünüyorum

  Bazen düşünüyorum da.. İnsanlara ne katıyorum, çevremdeki insanların hayatlarına ne kadar dokunabiliyorum?  Birilerini yargılamak adına mı savuruyoruz kelimelerimizi ya da hayatın zorluğundan mı bahsediyoruz sürekli?  

  Yanımdaki insanı bir tık ileriye götüremeyeceksem yanında da olmak istemem. Nasıl boş bir insan olmak istemiyorsam,sürekli boş muhabbetlerin arasına gömülüp de kalmak istemem. Karşılıklı birbirini besleyen bir döngü gibi. Hayat sadece şu ne  giymiş?, kim kime küsmüş?, şunu da alsak,bu da bizim olsalardan ibaret değil ki. 

  Düşününce etrafımda kelimelerini boşa tüketen insan çok. Hayatları bu olmuş belki de. Aynı şekilde bende aynı hataya düşüyorum kimi zaman. Bir şeyler dengede olsun istiyorum. Her şeyden biraz ya da birazdan fazla. Ama tek bir şeye odaklanmak eksik gibi. Bir cümlede yüklemi söylememek gibi. İstiyorum ki özne biz olalım,yüklemi çevremizdeki insanlar değiştirsin ve bizi beslesin. Sıra bize geldiğinde biz yüklem olalım ve onları besleyelim.  

   Belki de yanlış düşünüyorum kim bilir?!    Vee
"tık".. 

6 Şubat 2012 Pazartesi

Bazen Komik Olabiliyorum


   Sabah uyandım ve ilk aklıma gelen şey pazartesi sabah pilatese başlıyorum! kararım oldu. Tatildi falan derken bu kararı epey ertelemiştim ve pazartesi günü yani bugün başlamalıydım. Ama bir sorun vardı. Kardeşime "Pilates yapıcam,cd alalım." dediğimde beni geçiştirmişti. Dün gecede "Sen yarın kısa videolarla idare et,şu şu şu ablada cd varmış diyordun ondan alıp çekeriz." dedi. Bende "tamam" diyip boynumu büktüm,iç çektim,dudak büzdüm falan.  -abartı-
 
   Her neyse sabah uyanmıştım en son. Spor yapıcam ya hani. Tayt falan giydim, sportif bir şekle büründüm. Bilgisayarın başına geçip iki şeye bakıcaktım güya. Bir baktım bir buçuk saat falan oyalanmışım, saat epey ilerlemiş. Sonra pilates videolarına baktım. On dakikalık videoların beş dakikası zaten nefes al ve ver ile geçecek diye düşündüm. Ama yine de yapmaya başladım. Üç-dört dakika sonra öyle sıkıldım ki anlatamam. Öyle on dakikalık videolarla falan olacak iş değildi. Hem bence saatte epey ilerlemişti , hevesim gitmişti. O an, bugün pilates yapmaktan vazgeçtim.

   Şimdi ne yapacaktım? Önümde iki seçeneğim vardı. Film ya da kitap. Tatilden döndüğümden beri periyodik olarak film,kitap,film,kitap ... şeklinde ilerlediğimden seçenekler kısıtlıydı. Ama bunlarla mutlu oluyorum zaten,orasını söylemeden geçemeyeceğim. İzleyeceğim filmi seçtim, cipsimi ,meyve suyumu aldım. Ve onları bir güzel mideye indirirken bir an ne yaptığımı düşündüm. Ben spor yapacakken şu an yediğim cipsler birazdan yemek borusuna oradan da mideme inecekti. Halime epey güldüm. Ama sonra aynı pozisyonda filme devam ettim.  -Şahıs bu aralar fazla umursamaz-    

 Not: Merak edenler için pilates yapıcam.Kararlıyım! Belki yarın,belki yarından da yakın :)

 Vee
"tık".. 

19 Ocak 2012 Perşembe

Diksiyon

Saçları ne güzel örülmüş.Bende böyle örmek istiyorum ki.. 
 
  Bu aralar kendi çapımda diksiyon çalışıyorum.

  Şimdi;
  İki dudağınızın arasına bir kalem koyun ve alttaki cümleleri söylemeye çalışın.Bakalım olacak mı? :)

*Vırvırcı Vedia ile vıdı vıdıcı Veli velinimetini vatman Vahit'e vilayette veda edip Vefa'ya doğru vaveylasız ve levasız velespitle volta vururlarken voleybolcu Vatman virtüöz Vicdani ve Viranşehirli vatansever viyolonselist Vecibe ile karşılaştılar.

*İbibiklerin ibiklerini iyice iyileştirmek için İstinyeli istifçi İbiş'in istif istiredyeleri mi, yoksa, İskipli İspinoz işportacı İshak'ın işliğindeki ibrişimleri mi daha iyi, bilemiyorum?

 İbiş ile Memiş mahkemeye gitmiş, mahkemeleşmiş mi , mahkemeleşmemiş mi?

*Şavşatlı Şaban , Şarkışlalı şipşakçı Şekip ve şipsevdi Şehime  Şişhane'den şeytankuşu, şömine masası, şemsiye, ışıklı şezlong gibi şeyler almışlar.
Şiş şişeyi şişlemiş mi, şişlememiş mi; şişe keşişe şiş demiş mi, dememiş mi?

16 Ocak 2012 Pazartesi

Herkes Gibi Olmamak


  Kelimeler kifayetsiz kalır bazen. İçinde bir şeyler dolup taşar ama sen anlatamazsın. Uygun cümleleri yerine koyamazsın ya da yanlış anlaşılmaktan korkarsın. Kafandaki soru işaretleri çoğalır. Çözmeye çalıştıkça aklın daha çok karışır. Bir şeyler yanlış gidiyor dersin. Değiştirmeye imkan yoktur, üzülürsün. Alışmaya çalışmak, farklı bakmak istersin. Zaman geçer, ipler yine düğüm olur. 
 
  Hayatta hep ideallerim oldu. Büyük düşündüm. Yanımdakilerle aynı yerde oturuyor olsam bile, ben içimde başka yerlerde ideallerim için savaşıyordum. Yenik düşünce daha büyük bir güçle kalkıp tekrar koyuluyordum yoluma. Zaman geçti...    

  İdeallerimin bazılarını gerçekleştiremedim. Olmayınca yanan bir mum gibi yandım ve sonradan sessizce söndüm. Yaşım ilerledikçe kendimi daha çok bulmaya başladım. Artık hayatla ilgili düşüncelerimin tek bir odak noktası yoktu. Bütün ideallerim hayatıma yayılsın istedim, farklı biri olmak, amaçlarımın peşinde delicesine koşmak istedim. İstediğim şeyler uğruna kendimi yormak istedim. Hedeflerimin içinde düşe kalka yürüyüp yorulmak istedim.

  Kendimi etrafımdaki insanların bir çoğundan farklı gördüm. Çünkü onlar benim anlattıklarımı tek düze,basit bir olay gibi düşünüyorlardı. Oysa bunlar benim için çok derindi. Benim gibi değillerdi, zaten aynı olmak zorunda değildik. Aynı konuşuyor gibiydik. Ama bunları içten hissetmekle,lafta söylemek çok farklıydı. Bazıları sadece birinden gördüğü için istedi , bazısı o yaptıysa bende yaparım dedi. Sadece eylem kısmında ortaktık, düşüncede ise sıcak soğuk gibi birbirinden uzak.
   
  Yaptığım her şey, okuduğum her kitap, izlediğim her film, katıldığım her seminer, edindiğim her bilgi ,dinlediğim her müzik , araştırdığım bir kelime, gittiğim bir şehir, gördüğüm bir insan ... Hepsi ve daha niceleri. Herbirinde kendime bir şeyler katmak istedim, öğrenmek istedim. 
 
  Ben farklı bir insan olmak istedim. Çünkü hayallerim herkes gibi değildi. İçimde her geçen gün büyüyen beni iyi bir şeyler yapmaya yönlendiren bir ateş var sanki. Yirmi sene sonra dönüp bu zamanlarıma baktığımda hayatım nasıl dolu dolu geçmiş diyebilmeliyim. Kendime ve insanlara bir şeyler katabilmeliyim. Amaçsız, sıradan,boş, basit şeylerle ömrüm dolsun istemiyorum. İçimde, en derinimde çözemediğim bir şeyler var. Bütün bunları bana dedirten, isteyen bir şey.. 
  

  Bana hayalin nedir diye sordular. Hiç değişmeyecek cevabım "Herkes gibi olmamak" oldu. 

15 Ocak 2012 Pazar

Ortaya Karışık Post


Belediye otobüslerinde yaşlı amcaların yanına oturmayın. Bunu yanlış anlamayın, cidden yaşlılara saygım ve sevgim var. Ama yol uzun,amcalar da dertli olunca olayın boyutu değişiyor. Öncelikle amca başlar. "Nerede okuyorsun evladım?" Önce aldığı cevap karşısında tıp bölümü falan duyamayınca bi afallar, sonra düşünür. "Ama güzel meslek, işin garanti" der. Hı hı diyip geçiştirmeye çalışırken ... Benimde üç çocuğum var. "Biri şurada okudu, diğeri burada çalışıyor." Amca bütün çocuklarının kısa yaşam öykülerini anlatır. Sonra nereli olduğun,babanın ne iş yaptığı konusuna giriş yapar. Eğer bu konularda biraz ortak yön varsa, o konu üzerine derinlemesine inceleme yapılır.

  Sonra "Ne olacak bu gençlerin hali?" der. "Kulağınıza onları takıyorsunuz, sonra bütün dünyadan bi habersiniz" diye yakınır. "Ne çalıyor, müzik mi? "   "Hıı hıı, evet amca müzik çalıyor." Sonra amca "Kulağıma bir tak, bende dinleyeyim " der. Bende önce suratına afal afal bakıp olayı algıladıktan sonra kulaklığı kulağına götürürüm. "Genç müziğiymiş bunlar" der ve kulaklığımı bu sefer kendi kulağıma götürüp amcanın dediği gibi dünyadan ilişkimi keserim. 

 
   Bazılarına anlatırsın, "Şöyle yap iyi olur" dersin. "Tamam,bunu deniyicem" der. Sonra beş gün sonra aynı dertten ahlanıp vahlanıp yine çıkagelir. "Boşa mı konuştum ben" dersin. Ama içinden dersin tabii. Ettiğin doğru laflara da bozulabilirler çünkü. Sonra gel de bu insana laf anlat, akıl ver. Hangi içtenlikle yapacaksan artık..


 
 

   Kış aylarındayken sıkıntımın olduğu bir konu da şemsiye! Ben şemsiye taşıyamam, kullanmasını da bilmem. Yağmurdan ıslak olan şemsiyeyi otobüse bindiğimde nereye koyacağımı bilemem. Elime geçen şemsiyelerin çoğunu da anlamadığım bir güçle kırıyorum. Bir şemsiyem vardı, gittiğim kuaförde unutup iki ay sonra tekrar oraya gittiğimde şemsiyeyi tesadüfen görüp aldım.Ve eve dönüş yolunda o şemsiyeyi de kırmayı becerdim :)  Ya montumun kapüşonu ya da şemsiye taşımasını bilen arkadaşlar olduğu sürece sorun yok :)

 Eskilere gitmek için "tık".. 
 Günümüzde kalmak için "tık"..

11 Ocak 2012 Çarşamba

Sevgimi Belli Edemem




   Ben sevgimi belli edemem! Küçüklüğümden beri böyleyim. Bir anda arkadaşıma sarılıp onu pat diye öpemem mesela. Arkadaşlarım birbirine sarılırlar ya da birden birbirlerini öperler. Ben genelde bakarım, biri yanıma sokulmazsa ben ona gidemem. Elimde değildir çünkü. Yapı denen olay var ya işte bendeki ondan. Yapım böyle..

   Ben sevgimi belli edemem. Özlediğim insanlara seni özledim bile diyemem çoğu zaman ya da sevdiklerime seni seviyorum demem çünkü diyemem. Hani klişe laflar vardır. "Sevdiklerine onları sevdiğini belli et, belki bir gün yanında olamazlar, geç kalırsın." gibi... İşte bu cümleleri gördüğümde bile etkilenirim ben. Sanki bilerek bir şeyleri yapıyormuş gibi hissederim. Daha doğrusu yapmıyormuş gibi.. İnsanlar sevgilerini dile getirirken ben sadece susarım.

   Ben sevgimi belli edemem. Bu konuda babamın kızıyım belki de. Küçükken "Sen beni sevmiyorsun" diye babama küserdim. Bunları düşününce, işte o zaman anlıyorum. Babam da böyleydi ki hala böyle. Sever, düşünür, korur ama belli edemez. Ben kendimi değiştirmeye çalışsam da ne kadar olur bilinmez.

    Ben sevgimi belli edemem. Severim ama bunu hissettiremem, seviyorum diyemem. Özlerim ama dile getiremem, özledim diyemem. Neden bilmem ama beceremem..

   Sevdiğim herkes, biliyorum bu düşündüklerimden çoğunuzun haberi bile olmayacak. Ama ben söylemek istiyorum. Sizleri seviyorum ..

Vee
"tık tık"..
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...